4 Eylül 2015 Cuma



Gitmek mi zor, kalmak mı?
Gidersem başıma neler gelecek?










Sevgili kardeşlerim, yeğenlerim ve dostlarım...
Uzun bir yazı olacak, sabrınızı rica ediyorum. Ancak inanıyorum ki okuduğunuza
pişman olmayacaksınız.
(Bu yazıyı ilk defa yaklaşık bir sene evvel yazdım. Daha sonra güncelleştirerek kendi mail grubuma ve  başka bir kapalı mail grubuna gönderdim.. Ancak facebook'ta hiç paylaşmadım.  İnanıyorum ki her kes kendine göre bir şeyler bulacak.)

İsrail Türkiye arasında son zamanlarda gerginlik azalıyor. İtalya'da dış işleri yetkilileri bir takım görüşmeler yaptılar. Basına yansıdı ve her iki ülkede doğruladı.
İsrailli turistler  olayları takmıyor ve  Türkiye'ye gidiyorlar,  gayet de memnun dönüyorlar. Problem yok.  Edirne sinagogunun açılışında Sn. Bülent Arınç pek güzel konuşmalar yaptı. Eyvallah...

Ancak  Türkiye'de ne değişti ki ?
Daha bir iki ay  evvel Sayın  Cumhurbaşkanı " bütün bu yaşanan  Aralık ayındaki  darbe girişimi (!)
ve diğer olumsuz gelişmelerin arakasında bir üst akıl var. Onu siz bulacaksınız, ben karışmam"
diyor ve öteki taraftan devlet eli ile    "bir üst akıl"    videosu hazırlanıyor. Zehir zemberek.
Dünyada her kötü şeyin müsebbibi Yahudiler... Her şeyi Yahudiler planlamış...
İşte bu anlatılıyor. 
Beri yandan  belkide dünyanın  en antisemit yazarının, ki hatta Trakya olaylarının kışkırtıcılarının en başı,  Cevat Rıfat Atilhan'ın hayatı ile ilgili methiyeler düzülerek yaptığı Yahudi karşıtlığının videosu  internette dönüyor...Gelmiş geçmiş en büyük Türk antisemitlerinden biri olan Nihal Atsız, ölümünden kırk yıl sonra basında yeniden boy gösteriyor. 
Yani antisemitizm Türkiye'de azalmaya mı başladı?
Ne münasebet. Antisemitizmde değişiklik yok. Yahudiler için hiç bir şey değişmedi...
Bakın aylar evvel yazdığım bu yazıyı tekrar okudum. 
Uzun olacak ama sabrınız varsa siz de okuyun. Ve ondan sonra bana sen abartıyorsun, haksızsın filan deyin.
Yada haklısın deyin...

Bir okuyun bakalım....

----------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Sevgili Kardeşlerim, yeğenlerim ve dostlarım...

Alın size kocamaaaaan bir soru. Gitmeli miyim kalmalı mıym?
Bir gün gidersem, ya da gitmeye mecbur kalırsam (Allah Korusun)
ben orada ne yaparım?

Her şeyden evvel  "orası" nın  neresi olduğuna bir bakalım.

Ben size İsrail'den bahsedeceğim. Başka "oraları" ben bilmiyorum.

Kendi yaşadıklarımdan bahsedeceğim.
Bu yazdıklarım benim başıma gelenler.

Önce bu kocamaaaan soruya nasıl oldu da geldik?  Ona bir göz atalım.

Ak parti iktidara gelene kadar bir numara yoktu. Her şey eskiden olduğu gibiydi.
Cumhuriyet tarihinde Türkiye'de Yahudilere karşı çok az olay oldu.
Trakya  olayları en kötüsüydü. Sonra varlık vergisi çok Yahudi'nin canını yaktı.
6-7 Eylül olaylarında da zararlarımız oldu. 25 sınıf birden askere alınma olayı de var.

Varlık vergisi tüm gayr-ı Müslimlerin canını yakmıştır. Yalnız Yahudiler için çıkarılmış bir kanun değildi. Ama en çok Yahudiler etkilendiler.
6-7 Eylül olayları ise Rumlara karşı yapılmıştır. Arada Yahudiler 'in de canı yanmıştır.
Sinagoglarımızın bombalanması, dişçi Yasef Yahya'nın öldürülmesi olaylarını buraya katamayız.
Bunlar tamamen dış kaynaklı terör olayları idi.

Eeee, ne oldu da bugünlere geldik?

One minute....

Her şey one minute'den sonra değişmeye başladı. Sn.RTE  Davos'ta,  Şimon Perez'e karşı çok sert bir konuşma yaptı. (Anlık bir olay değildi, planlıydı) Daha sonra İsrail karşıtı politikalar gelişmeye başladı.
Mavi Marmara olayı ile antisemitizm   Türkiye'de  inanılmaz bir şekilde yükselişe geçti.
Öyle ki Türkiye antisemitizmde İran'ı bile geçti. Yalınız Ak Parti politikaları yüzünden mi?

Hayır. O halde neden?

Çünkü meydanda olmasa da her zaman vardı. 
Çünkü dillendirilmese de her zaman oralarda bir yerlerde, derinlerde duruyordu.
Çünkü Müslüman Türk halkı, içten içe, Yahudilerden oldum olası hazzetmedi.
Hiç bir zaman tam olarak bizi  bağırlarına basmadılar. Belki de bütün dünyada olduğu gibi....
Biz Türkiye'de her zaman  "ötekisi"  idik. Bizi sevenler yok muydu? Elbette vardı. Bizi takdir eden "helal olsun" diyen çok  Müslüman Türk hala vardır.
Fakat büyük çoğunluk bizden nefret etti.
Belki yaşam tarzımız olarak biri bin gösterdiğimiz için  bizi olduğumuzdan çok daha zengin zannediyorlardı.
Belki bu servet düşmanlığı idi. Belki kıskançlıktı.
Belki dini olarak böyleydi.
Belki de bizi tanımıyorlardı.
Belki de sömürülüyorlarmış gibi bir hisleri vardı.
Özellikle ticaret ve sanayide bir avuç Yahudi neredeyse Türk ekonomisini yönlendiriyordu.
Çok etkiliydik. Bu da, hali ile "ulan şu Yahudilere  bakın be,  biz çalışıyoruz, malı onlar gütürüyorlar" şeklinde düşünmelerine yol açıyordu. Kendileri bu vatanın sahibi iken "misafirler" parsayı topluyordu. Nefret böyle böyle gelişti...
Bu gün de belki antisemitizm bir tür moda olduğu için antisemitler.
Bu gün artık dillendiriyorlar, açık açık söyleyebiliyorlar. Çünkü bugün zemin müsait. Basında  tam gaz antisemitizm yazıyor,  ve taraftar buluyor.
Ama şu veya bu sebepte bize KARŞILAR....
Netice odur ki bugün Türk halkının % 69 i antisemittir ve de hatta % 75 i Yahudi komşu istemiyor.
(Bu şalom gazetesinin bir araştırmasıdır.)

Bu gün  netice bu. Neden olduğu çok çok da önemli değil. Bu gün bu var.

Bir başka problem ise ekonomik. Bana kalırsa Türkiye'de Özal'ın yarattığı orta direk yok oldu.
Esnaflık yok oldu. Küçük esnaf, tüccar para kazanamıyor.
Kim kazanıyor bilmiyorum. Kimileri hükümete yakın insanlar diyor.
Kimileri inşaat sektörü diyor. Kimileri çok büyük çapta kanunsuz işler var diyor.
Ama işler bozuldu. Yahudiler parayı kaybettiler. Pek çok aile zor durumda. Hala facebook'ta eller havaya resimleri varsa da bunlar istisnai  durumdalar. Eskiden cemaat haberlerinin yarısı Yahudilerden bahsederdi. Şimdi neredeeeee...
Yahudi cemaat kuruluşları  bile parasızlıktan kıvranıyor. Yoksullarımıza bakamıyoruz, ihtiyarlarımıza bakamıyoruz, yetimlerimiz bakamıyoruz.
Neticede Yahudi cemaati olan parasını kaybetti. Şu veya bu sebepten...Banka faizler enflasyonun gerisinde. Bankadan alınan faizin iki misli  dolarda kaybediliyor. İnsanların servetleri yılbaşından bu yana % 20 gibi kayboldu. Ve bunlar daha iyi günlerimiz. Emin olun...
Belki Ak Parti politikaları yüzünden,  belki dibe vuran faizler yüzünden, belki  global krizler yüzünden belki de değişen dünya yüzünden....Ama Türk Yahudilerinin çoğu zorda...

Bu gün  netice bu. Neden olduğu çok çok da önemli değil. Bu gün bu var.

Şimdi gelelim eğitim problemine... Devlet okullarında eğitim iyi değil. En önemlisi dini eğitim ön plana çıkmaya başladı. Pek çok okul İmam Hatip okuluna dönüştü. Hatta eğitimin yılının yarısında velilere "ne yapalım, bu yönde çok istek ve başvuru var,  bizde İmam Hatip okuluna dönüştük" şeklinde emrivakiler yapılıyor. Baş örtüsü olayı zaten malumunuz. Şimdi bir de "Osmanlıca"  çıktı başımıza.  Dersaneler desen ne olduğu belli değil. Her gün yeni bir karar, yeni bir yönetmenlik. 
İyi özel okullar yok mu?  Var elbette, ancak örneğin Açı okulları için 40 bin TL den, Özel Musevi Lisesi  için 20 bin TL den bahsediliyor. Bunu kim ödeyebilir? Daha bunun servisi, yemeği, kitabı defteri, kıyafeti var. İki çocuk okutan bir aileyi düşünün. Bu ancak zengin ailelerin işi.
Nasıl oldu da bu günlere geldik. Laik  Türkiye'ye ne oldu? Bana kalırsa, din Türk eğitim sistemine girdi. Ve bu Yahudiler için elbette ki zorlayıcı ve negatif bir problem...Yahudi aileler çocuklarına eğitim vermekte çok zorlanıyorlar.


Bu gün  netice bu. Neden olduğu çok çok da önemli değil. Bu gün bu var.

Bir de gençlerimizin evlenme, aile kurma problemi var.  Bu probleme Asimilasyon da diyebiliriz. Müslüman olsun, Yahudi olsun  hangi anne baba çocuklarının  başka bir dinden birisiyle evlenmesini ister? İyi de bizim Türk Yahudi cemaati küçüldükçe küçüldü. Küçücük kaldı. Gençler zaten evlilik kararı almakta zorlanıyorlar. Erkekler korkuyor. Kızlar şımarık ve beğenmiyorlar. Eskisi gibi
değil. Babalar yumruklarını masaya vurdular mı iş biterdi. Şimdi geçti o günler. Kızlar tahsilli, elleri ekmek tuttu.  Öyle evleneyim de kurtulayım şarkıları çalmıyor artık. Mahalle baskısı da işe yaramıyor. Netice de gidip de "başka" birisini bulma  durumları artıyor. Gençler kayboluyorlar. Neden böyle oldu. Çünkü cemaat küçüldü. Gençlerin alternatifleri azaldı.  Beklentiler ise ters orantılı olarak arttı.  Biri birilerini bulamıyorlar...

Bu gün  netice bu. Neden olduğu çok çok da önemli değil. Bu gün bu var.

Hukuk kavramından bahsetmek istiyorum. Hukuk her kese lazım. Bu gün hangi Yahudi mahkemede tarafsız olarak  haklarının korunacağına inanıyor? Bırak Yahudiyi, Türk, Müslüman, asker, tüccar  kim inanıyor?   Türkiye'de hukuk sistemi ne alemde hepiniz biliyorsunuz. 
Kim bugün Türkiye'de demokrasinin olmazsa olmazı kuvvetler ayrılığı var diyebilir?
Alacağını istemeye giden Yahudiye  "sana olan borcumuzu Gazze'ye gönderdik" diyen adamı kim mahkemeye verebilir. 
"Bu iş yerine Yahudi köpekler giremez" diye yafta asan adama hangi Cumhuriyet Savcısı müdahale etti? 
"Ödemiyorum lan, siktir git pis Yahudi" dendiğinde kim ne halt yiyebilir? 
Allah'ım, nasıl oldu da bu günlere geldik. Kabus gibi...

Bu gün  netice bu. Neden olduğu çok çok da önemli değil. Bu gün bu var.

Türkiye'deki siyasi durum hiç parlak değil.  PKK ile çözüm süreci ayvayı yedi. Artık çok zor. Savaş yeniden başladı. . Suriye ile ilişkiler feci bir vaziyette.  Irak ve İran'la problemler malum. Kıbrıs'ta Rumlar masadan kalktı. Güya görüşmeler yeniden başlayacak fakat bana kalırsa yine hikaye... Çözüm ve de elbette dolayısı  ile Avrupa birliği başka bir bahara kaldı.
2 milyon Suriyeli Türkiye'nin bağırsaklarında kaybolma sürecinde. Bu insanlar artık Türkiye'de çalışıyorlar, dükkan açıyorlar ve de hatta dileniyorlar.
Esasında insani açıdan bu pozitif bir şey ama nereye kadar. Bunlar Türkiye'nin başına bela oluyorlar ve olacaklar.
Kürtler ise  isyan çıkartıyorlar.  Son İSYANDA  39 eveeet tam 39 kişi öldü.
1200 bina hasar gördü, yağmalandı, yakıldı.  1300 araç kullanılamaz hale geldi. Bu ne be? Bu ne?
Bir başkanlık uğruna, ey güzel Allah'ım,  ne güneşler batıyor ne fidanlar soluyor. Ayırmıyorum, Türk, Kürt fark etmez hepimiz İNSANIZ...
Böyle giderse Türkiye'nin zaten biten saygınlığı tamamen sıfıra inecek. 
Türk askerinin başına çuval geçiriyorlar, tık yok.
Askeri tesiste Türk bayrağını indiriyorlar, tık yok
Uçağımızı düşürüyorlar, tık yok.
RTE   BM genel kurulunda konuşma yapıyor, salonda kimse yok.
Ne olduğu belirsiz bir eşkıya güruhu Türk konsolosluğunu basıp 49 kişiyi rehin alıyor, tık yok.
TC.Hükümeti Türk ordusunun Genel Kurmay başkanını ve komutanlarını hapse atıyor,  ve buna da hukuk diyor. Hadi beee...
İnşallah bir gün,  bu ordu ne işe yarar, ne için  besliyorsunuz  diye sormak zorunda kalmayız. 
TC.Hükümeti Müslüman Kardeşler Örgütü ile direkt temasta.
Hamas lideri Halit Meşal,  TCBMM meclisinde konuşma yapıyor.
Yok artık be. Bu Hamas'ı bütün dünya terörist olarak kabul etmemiş mi, nasıl oluyor bu?
Ne oldu? Ne oldu?  Bir insan, bir ülke   bindiği dalı bu kadar mı  keser, bu kadar mı  batırır?
Bu ne başkanlık sevdasıymış, bu kadar seneden sonra bu ne iktidar aşkıymış, vaaay beeee.... 


Bu gün  netice bu. Neden olduğu çok çok da önemli değil. Bu gün bu var.

Ve son başlık basın. Türkiye'de basın özgürlüğü kalmadı. Facebook, Twitter kapatılmaya kalkılıyor, hatta kapatılıyor. Gazeteciler hapse atılıyor. Gazeteler,  TV kanalları susturuluyor. 
Enteresandır, Hitler iktidara % 37.4 oy oranı ile geldi. AKP de öyle. Onlarda basını susturdular. Muhalefete izin vermediler. Nazilerin gençlik teşkilatları Hitler'e karşı olan her kesi sbaskı ile sindiriyorlardı. Türkiye'de de Ak troller aynı işi yapıyorlar. Benzerlikler görüyorum. Diyarbakır'da yabancı gazetecileri uydurma gerekçelerle tutukladılar. Çok saygın bir gazeteci Ayşe Hür, yazdıklarından dolayı Ak Troller'in saldırılarına maruz kaldı. (Twitter hesabı  bloke edildi) Bundan daha vahimi yandaş basının bunu sessizce izlemesi ve gıkını çıkartmaması. Olacak iş değil...

Bu gün  netice bu. Neden olduğu çok çok da önemli değil. Bu gün bu var.

Eveeet, şimdi gelelim esas soruya.

Ben artık bu ülkede gelecek göremiyorum, gideyim diyorsan,
ben neyse ne de, çocuklarım ve torunlarım için kesinlikle görmüyorum diyorsan,
ve hele İsrail'e gelmek  istiyorsan bak başına neler gelecek,  sana anlatayım.
Benim hikayemden  küçük örnekler aşağıda. Bir bakın bakalım.
Ben gelince neler oldu? Başımdan neler geçti? 4-5 sene sonra şimdi ne alemdeyim?
Anlatayım,

Şunu bilin ki göç etmek, kelimenin tam anlamıyla duvara toslamaktır.
Tosladığınızda hasarın ne kadar olacağı aşağıdakilere bağlıdır.

1- Yaşınız,
2- Tahsil durumunuz, (ya da donanımınız)
3- Paranız .


Hayatımızın tarzını biriktirdiğimiz alışkanlıklar belirliyor. Ne kadar genç, hatta, ne kadar
küçük isek biriktirdiğimiz alışkanlıklar da o derecede az olduğu için duvara  daha az tosluyoruz.
Değiştirmeniz gereken alışkanlıklarınız yaşınızla doğru orantılı olarak azalıyor yada çoğalıyor.
İsrail'e alışmak,  hele benim yaşımda alışmak,  böyle bir şey yok. Ancak İsrail'i kabullenirsin.

Öte yandan İsrail'e göç edenlere OLE HADAŞ  denir. Kelime anlamı yeni çıkan demektir. İsrail'e göç etmek ALİYA yapmaktır,  yani yükselmektir. Boş geliyor değil mi? 

Gelirsen neden ÇIKMIŞ olduğunu anlarsın.
Gelirsen neden YÜKSELDİĞİNİ anlarsın.
Anlatacağım, sabır lütfen...Savlanut...

Duvara ilk toslıyacağın konu lisandır. İbranice zordur. Daha evvel hiç bir bilgin yoksa benim yaşımda  öğrenmek neredeyse imkansız. Öğrenmekten muradım gazete okumak, televizyonda haber seyretmek, öyle sokakta adres sormaktan bahsetmiyorum, derdini anlatacak kadar öğrenirsin bir şekilde. Oda kolay değil ama oluyor işte.

İkinci duvara toslıyacağın konu ise iş bulma konusudur. Donanımına ve yaşına bağlı. Genç, diploma sahibi bir insan isen, hele çok da iyi bir İngilizcen varsa hemen iş bulursun.
İsrail işsizlik oranı olarak dünyadaki en iyi ülkelerden biridir. Her kese iş var...
Hele hele meslek sahibi isen iş bulman elbette daha da kolaylaşır.
Bilgisayar uzmanı, doktor, mühendis, hatta  ahçı,  berber, neyse ne,  ama DİPLOMALI.
İnternette iş bulma siteleri var. CV'ni koyuyorsun oraya, hemen seni arıyorlar. CV'inde diplomadan bahsetmediysen, hele yaşının da 60 larda olduğunu gördüklerinde seni aramazlar kardeşim. İşin,  eşin dostun sana bulacağı işe kalır. Benim yaşımda çok zor. 
İbranice yok, İngilizce berbat, yaş 60 bilmem kaç,  çok zor.
Sen Türkiye'de, Türkçe bilmeyen 65 yaşında  birisini işe alır mısın? Almazsın...
Hayal kurmamak gerek. Kurarsan daha fena toslarsın duvara...
Bir arkadaşım müzede bekçi.
Bir başkası, markette peynir reyonuna bakıyor. Olabilen bu...Ben de depocuyum. (Çok şükür)
Bir kaç kuruşum var, bir iş kurarım diyorsan geç bunları.
Kimse başarılı olamadı. Elindekini de kaybeder 6 ayda
oturursun kıçının üzerine...İşte o zaman duvara tam toslarsın.
Nerede, nasıl bir evde yaşayacağın da çok  önemli. Bu insanın buradaki hayatını
çok etkiliyor. Arkadaşlarımın yanında  ya da kardeşimin yanında diye düşünürsün en başta. Doğrudur. Ama bakalım sana uyar mı?
Tabii burada da para çok etkili bir etken. Burada bir evin varsa şahane.... Yok kiraya gideceksen
elbette ki bütçene bağlı. Ama Bat Yam'da yada Tel Aviv'de  evlerin çoğu eski, çok eski.
Çoğu da balkonsuz. İnşaat malzemelerinin standardı Türkiye'nin çok gerisinde.
O evleri gördüğünde bir de daha toslarsın duvara, "ben burada mı yaşayacağım? diye...
Elbette ki, alıştığın gibi bir evde  yaşamak istesin.
Yeni, çok güzel yüksek binalar var. Onlar güzel, rahatça kiralayacak ev bulursun ama 
elbette ki bütçe meselesi... 
Benim param var, her şeyi hallederim, evi de bulurum, arabayı da, arkadaşı da,  diyorsan bu da bir yol elbette.
"İbranice konuşamıyorsam ne olmuş, paramı konuştururum"  diyebilirsin. 
"İş aramama da gerek yok, kendimde bir şey yapmam, tamaaaaam."  
Öyle mi acaba? Tamam mı?
(Hakikaten tamam mı acaba? Neden böyle söylediğimi  burada yazmayacağım, ama merak eden varsa bana iki satır yazsın, anlatırım, o kadar basit değil, inanın hiç değil)
Bir de tavsiye de  bulunmak gibi olmasın ama bana kalırsa buraya gelecek olan anneler ve babalar
evlatlarıyla gelmeli. Hep beraber. Yada planlı, önce çocuklar hemen  sonra ebeveynler.
Gençler anne babaları olmadan gelebilirler. Bunda sorun yok.
Ama evli çocukları olan, torun torba sahibi anne babalar, tek başarına gelirlerse burada biraz zor tutunurlar.
Yada  devamlı gider gelirler... Buda bütçe meselesi. Orada ev burada ev....Kolay değil...
------------------------------------------------------------------------------------------------------------------------
Şimdi gelelim başımdan geçen örnek bir iki hatıraya, bugün gülüyorum bunlara....

Buraya gelen Ole Hadaşlar neyin ne olduğunu anlayana kadar bir güzel kazıklanırlar.
Araba aldım.  Güya ilk sahibinden, doğrudur da sonradan öğrendim, arabanın ilk sahibi   araba kiralama servisi imiş.
Arkadaşım bir araba aldı. Mazda 3. Çok güzel. Yaz günü almıştı. Kliması çok iyi. Sonra kış geldi. Kaloriferini sökmüşler. Yaz günü kimin aklına gelir kontrol etmek?

Arabanın 10.000 bakımına ilk zamanlarda 1000 şekel veriyordum. Bu işçilik parası. Malzeme lazımsa o ayrı tabii. Şimdi aynı işi 300 şekele yaptırıyorum.

Eve taşınırken bir şirketle anlaştık.
Evi temizleyecekler.  120 kg.lık bir ayı geldi  eve,   elinde mendil kadar bir bezle, birde hortum.
Herif hortumu musluğa taktı. Bütün evi dolabı kapıyı hortumla yıkıyor.
Dur ulan diyeceğim, ne yapıyorsun diyeceğim, diyemiyorum. Herif Arap. Arapça ve İbraniceden başka bir şey bilmiyor.  Bağırıyorum, ağzıma geleni söylüyorum, hikaye...Adam devam ediyor. Sonunda bitirdi. Ödemek istemiyorum ama formu imzalamışız. Çare yok, 3500 şekel para verdik. Çekti gitti...
Eve su makinesi aldık. Suyu filtreliyor ve sıcak- soğuk su veriyor. Tamaaaam. Altı ay sonra makineyi
öyle kurmuşlar ki, gece gündüz bibip diye ötmeye başladı. Alarm veriyor. Zaten şirketten de aradılar.
Filtresi değişmesi lazımmış.
Tamam. Okey. Geldiler, değiştirdiler, 300 şekel. Ne yapalım. Ödedik.
(Sonra aynı filtreyi markette 80 şekele buldum, değiştirmesi de kolay, iki vida.)
Neyse, derken telefon açtılar. dediler ki "gel bu senin  makineni, bir sene müddetle sigorta edelim, 900 şekel.  Filtreler de  dahil"
"Okey,"  ona da tamam dedim,  "alın  bakalım parayı."  
Bir hafta sonra makine bozuldu. 
Telefon açtık, geldiler, gelen adam "100 şekel verin yapayım" dedi. "Ne diyorsun aslanım" dedim. "Bu makine zaten sigortalı."
"Tamam" dedi. Aldı makineyi, "haftaya  tamir eder getiririm" dedi gitti.
Gidiş o gidiş. Telefon açıyorum, karşıma çağrı merkezi çıkıyor.
Bağırıyorum çağırıyorum dinleyen yok. Resmen dolandırıldım, kazıklandım, hiç bir şey yapamıyorum, hırsımdan kuduruyorum.
Uzun etmeyelim, defalarca aradım.
Ulaşamadım ve sonunda çaresiz, peşini bıraktım. Makine gitti.
Tam bir sene sonra aradılar. Makineniz gönderiyoruz dediler. Gönderdiler de. 
Veeee, ertesi gün telefon açıp "makinenizi sigorta edelim mi?"  diye sormaz mı?  Telefon açan kadın
çok çok iyi Türkçe küfür etmeyi öğrendi, inanın bana çok iyi biliyor şimdi.  
Eşim Ceni'nin gözlüklerinin camını değiştirelim  diye gözlükçüye gittik. Çerçevede taşlar  var. Pahalı bir gözlük.
Herif gözlüğü eline bir aldı, evirdi çevirdi,  büktü düzeltti, taşları bir güzel  döktü gözlüğü elimize verdi. Ne yapacağımızı bilemedik, çakıldık kaldık, güzelim gözlük gitti.
Bir gün markette arkamdan kadının biri bana bağırmaya başladı. Oralı olmuyorum, dönsem nasıl konuşacağım? Ne diyeceğim? Hızlı hızlı oradan uzaklaşmaya çalışıyorum, resmen kaçıyorum. 
Kadın peşimi bırakmıyor, derken koştu yakaladı beni, meğerse yanlışlıkla kadının  arabasını almışım,
kadın arabasını istiyormuş, anlamamışım elbette,  ne yapayım   "sliha, sliha"   (pardon, pardon)  deyip arabasını geri verdim ve hemen uzaklaştım oradan.
Ve, daha bir sürü şey....
Ben bu ülkeye gelmeye karar verdiğimde elime uçak biletlerini ve haklarımı anlatan bir kitap verdiler.
Geldiğimde beni uçakta körüğün kapısında karşıladılar.
"Baruh Aba" dediler "Mazal Tov." 
Sonra cebime 5 bin şekel para koydular."Yatacak yerin var mı? Nerede kalacaksın?"  diye sordular. 
"İstersen sana 6 ay kalacak yer ayarlayalım" dediler.  
Birde taksi tutup parasını ödedikten sonra beni uğurladılar.
Neye uğradığımı şaşırdım.  
Daha sonra bana 40 bin şekel daha para verdiler. İlk 6 ayda, taksitler halinde.
Ulpan'a gittim, "sen ole hadaş'sın sana ücretsiz"  dediler.
6 ay sonra sordular "iş buldun mu? " diye. Bulamadığımı söyleyince,
6 ay daha bana ayda 2500 şekel verdiler. Arada da iş bulmam için yardımcı oldular.
Geldiğimizin ertesi günü Misrada Apnim'e gittik Yani vatandaşlık ofisine.
Bize yeni İsrail hüviyetlerimizi verdiler. İşte orada sordular ilk defa bana "Adın ne?" diye ?
"Aaron" dedim. "Benim İsmim Aaron, Erol değil."
Sonraki gün Maccabi'ye gittik. Maccabi İsrail'in SSK. sı. Sağlık Sigortası kuruluşu. Özel...
Beni ve karımı hemen sigortalı yaptılar.  Sordum, dedim ki ;
-Ben bu ülkede hiç çalışmadım, hiç prim ödemedim
-Teudad Zeud'un (İsrail hüvviyetin) var mı?
-Var.
-Tamam, yeterli
Bugün, karım ve ben, her İsrailli gibi sigorta kapsamındayız. İki ameliyat geçirdim.
Komik katkı payı ödedim. Özel odada kaldım. Karım yanımda refakatçi olarak kaldı.
Dizimden ameliyat oldum. Uyandıktan bir saat sonra eve yürüyerek geldim.
Karım 62, ben 67 yaşıma gelince devlet, yani devlet baba bize emekli maaşı bağlayacak.
Yani emekli olacağız, ve daha bilmem hangi haklarımız var.
İnsan soruyor kendine, ne hakkı be? Ben İsrail'e ne verdim ki, askerlik yapmadım, vergi ödemedim, nasıl oluyor  bu?
İsrail bana bu hakları nasıl oluyor da  veriyor?
Veriyor işte...
Çünkü sen YAHUDİSİN....
Anladın mı şimdi ÇIKMAK ne imiş. Belki hala anlatamadım.
Daha anlatayım.
Bir gün gazetede  bir ülkenin 49 konsolosluk görevlisinin teröristlerce rehin alındığını okursun.
Hem de o ülkenin burnun dibinden. Aylarca rehin tutulduğunu okursun.
Birden hatırlarsın. Yıllarca evvel 106 İsrailli yolcunun Air France uçağı ile nasıl Entebbe'ye kaçırıldığını. 
48 saat  sonra İsrail'in o 106 yolcuyu Afrika'nın göbeğinden nasıl kurtardığını.
İstemeden kıyaslarsın.
Ama,
Birden operasyonda ölen Tshal Albayı aklına gelir.  106 yolcu ile  tüm askerlerin nasıl uçakta o albay
için kadiş okuduğu gözlerinin önüne gelir...  Üstüne bir hüzün çöker, gözlerin buğulanır....
(O albay bugün İsrail Başbakanı olan Bibi Netanyahu'nun kardeşidir)
İsrail sahillerinden Akdeniz'e bakarsın.
İşte o anda kulaklarında nereden geldiği belli olmayan bir şeyler duymaya başlarsın.
Birileri bir yerlerde Atikvayı söylemektedir.
Yüzüne  üzerinde Davutun yıldızı olan bayrağın gölgesi düşer.
Gözlerinden yaşlar süzülmeye başlar.
İçindeki 3 bin yıllık YAHUDİ genleri uykudan uyanıp harekete geçmeye başlamıştır.
Daha fazla kendini tutamazsın, ağlamaya başlarsın,  ve YÜKSELMEYE  başlarsın...
BARUH ABA AH ŞELİ; BARUH ABA VE MAZAL TOV.....HOŞ GELDİN KARDEŞİM, İYİ ŞANSLAR....
İsrail, seni seviyorum.
Ölünce,
ölünce  beni bu  KUMLARA  gömün.
Sevgili kardeşlerim, yeğenlerim. dostlarım....
Sevgiyle kalın,
Hoşça kalın,
Aaron Baruch  (Ankaralı)  

5 yorum:

  1. Sayın Aaron Baruch ,

    Yazınızı büyük bir dikkatle okudum ve bilmeyenler için benim içinde kısmen aydınlatıcı oldu....Yazınızın Türkiyedeki yaşam kalitemizde sorunların biteceğini hiç zanetmiyorum...Gazze için çözüm bile olsa başka bir yer fışkıracaktır...Bu milliyetçilik ve dini kimlik sorunu çıkan bütün ülkeler de geçerli olacaktır...Yazınızın ( bana göre ) ikinci kısmına hiç yabancı olmamalıyız....Nedeni mademki Çaylak oluyorsun her zaman kazıklanma ve aldıltılma şansı olacaktır....Aynı şeyler Türkiyede de mevcuttur...Yahu , askerlikte böyle şeylerle karşılaşmadıkmı ? İstanbulda bile bir tamirci çağırırsın tanıdık bilinen biri değilse her şey olabilir...Ben bile arabayı servise götürdüm 1250 TL. aldılar....Sonra bir usta buldum 400 TL.yaptırdım...Dünya böyle...Hiç kimse sütten çıkmış ak kaşık değil...Ama İsrael gibi bir yerde olunca adama ağır geliyor....Tınağımız kesilsin parmağımız gitmesin...Basit eleştiri ve görüşlerim dolaysıyla toleransınıza sığınıyorum....

    Albert NAMET ( 1945 )

    YanıtlaSil
  2. TEK SORUM VAR AARON!!!Gittigine memnun musun geride BIRAKTIKLARINI hic du$unmeden???Ben TE$Vikiye'de okula gittigim HAVAYI denizin kokusunu , ilk baharda acan ciceklerin parfumunu ve renklerini 50 senedir BA$KA yerlerde ARADIM!!BULAMADIGIM icin cok huzunluyum!!iyi ak$amlar HA$MET

    YanıtlaSil
  3. Elbette özlediğim pek çok şey var. Yani İstanbul'da iken Çeşme'yi de özlerdim. İstanbul'a gittiğimde Netanya'yı evimi özlüyorum. Her yerin güzellikleri de var çirkinlikleri de. ben pişman mıyım diye soruyorsan ne alakası var. kesinlikle değilim. Yani bir düşün, İsrail'den mi Türkiye'ye göç var, Türkiye'den mi İsrail'e...her ikisi de vatanım. Onu da seviyorum onu da. Öyle pişmanlık filan saçma...

    YanıtlaSil
  4. Ben 1970 ten beri Israeldeyim. Aliya yaptigim zaman bana herkes deli dedi!!!!!
    Bu gun Burada cocuklarimi ve torunlarimi gorunce acaba deli kimdir diye soruyorum. Giden mi? Kalan mi?
    Maalesef hala biz Yahuidiler, antisimitisme hic bir zaman kaybolmacagini ogrenmedik, yalniz bir yerimiz, bir evimiz var ve tek bir Bayrak
    Saglikla kalin
    Jale Arditti

    YanıtlaSil
  5. Paylaşım için çok teşekkür ediyorum...Aydınlatıcı ve kafadaki çok sorunun cevabı var...Sağlıkla kalın...Çok yaşa İsrael! !!

    YanıtlaSil